Globalde ve Türkiye'de E-Ticaret sektörü ile ilgili güncel haberlere ulaşmak, sektörün önde gelenleri ile yapılan röportajları okumak, sektöre dair yeniliklerden haberdar olmak istiyorsak, Eticaret MAG ilk tıkladığımız websitelerden biridir . İşini severek yapan bir takımın ortak başarısı olan sitenin Genel Yayın Yönetmenliği'ni ise, yazılarını da ilgiyle takip ettiğimiz Batuhan Apaydın yapıyor. Kendisiyle E-Ticaret ve Sosyal Medya üzerine online bir röportaj gerçekleştirdik. İlgisine, zamanını ayırarak verdiği detaylı ve içten yanıtlara çok teşekkür ederiz.
Batuhan Apaydın kimdir? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Batuhan Apaydın: EticaretMag.com'un Genel Yayın Yönetmeni'yim. EticaretMag, yalnızca e-ticaret sektörü çalışanlarına ve sektöre merak duyanlara hitap eden ve bu çerçevede yayınladığı haber, yorum, analiz ve röportajlarla referans kaynağı olmayı hedefleyen bir websitesi. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi mezunuyum. Ayrıca Vrije Universiteit Brussels'da İşletme Yüksek Lisansı yaptım. 2005'ten beri siyaset, futbol ve hobi temelli farklı farklı bloglarım oldu. Son iki yıldır da çeşitli dijital medya kanallarında sosyal medya, pazarlama, teknoloji ve e-ticaret konulu yazılar yazdım. Brüksel'den döndüğümde de Mayıs 2011'de Ahmet Kırtok'un kurduğu EticaretMag'in başına geçtim. Ofisimiz 4. Levent'te. Tanışmak ve haberleşmek isteyen herkesi bekleriz.
Avrupa Çalışmaları Merkezi’nde birçok etkinlik düzenlediniz, önemli görevlerin sorumluluğunu aldınız. Ayrıca Brüksel'de yüksek lisans yaptınız. Tecrübelerinizden yola çıkarak, Avrupa’daki teknoloji ve sosyal medya kullanımı ile Türkiye’yi kıyaslayabilir misiniz?
Batuhan Apaydın: Brüksel'de bulunduğum süre içerisinde Belçika, Hollanda, Almanya ve Hollanda'da birçok şehri gezdim. Avrupa'da da (aynı Türkiye'de olduğu gibi) her köşe başında sosyal medyaya dair bir şey bulmak mümkün. Pisuarlarda dahi Facebook sayfalarına, Twitter hesaplarına yönlendirme amaçlı reklamlar var. Avrupa bizden geride ya da ileride diyemem ama orada da müthiş bir merak olduğu kesin. Örneğin ben Brüksel'deki ilk ayımda kendi çabalarımla üniversitenin barının sosyal medya danışmanı olmuştum. İşletmecinin sosyal medya pratiği yoktu ancak sosyal medyayı önemsiyordu. Beraber stratejisinin ve kanal yönetimini belirlemiştik. Coğrafi ve siyasal geleneklerinden dolayı Avrupalılar genel olarak kurallara ve prosedürlere bağlıdırlar. Sosyal medya ise tam tersine kurallara ve alışkanlıklarımıza karşı çıkar. Ancak sosyal medya ve Avrupa'nın kanının uyuşmadığını söylemek yanlış olur. Yine de bir not düşeyim: İnternet kullanımı ve penetrasyonunda Avrupa ülkeleri arasında ilk 5'te değiliz. Ancak Facebook kullanımı ve penetrasyonunda zirveyi zorluyoruz. Bu da büyük resme dair bir şeyler anlatıyor olmalı.
Sizce Türkiye’de markalar sosyal medyayı etkili ve yaratıcı bir şekilde kullanıyorlar mı?
Batuhan Apaydın: Şahsi gözlemim, Türkiye'deki sosyal medya ile ilgilenen ajansların müşteri artışı ve şirket içi büyümeden dolayı kreatif işlerinin azaldığı yönünde. Benim yalnızca kısa bir süre için ajans tecrübem var, bundan iki yıl önce. Ama sektörün içinde yer alan birçok arkadaşım benimle aynı şekilde düşünüyor. Kısa süreli ve birbirini tekrar eden benzer yarışmalar ile hayran sayısı arttırma modası oluştu. Henüz kimse içerikte otorite olmayı ve doğrudan ve sadece markayla ilgilenen kullanıcıları kendilerine çekmeyi ya da böyle bir taban oluşturmayı ön plana almıyor çünkü markalar da "kaliteli" hayrandan ziyade hayran sayısına ve kısa vadeli çıkışa önem veriyor. Arz ve talebin yarattığı bir denge bu. Ancak hiçbir süreç kendi içinde kendini tekrar edemez. Bana kalırsa yakın gelecekte fikir önderleri, otoriteleri ve dolayısıyla dijitalin her dalında kaliteli içerik öne çıkacak.
Sosyal Medya’nın gücü günden güne tartışılmaz şekilde büyüyor. Örneğin bir tweet ile sizin Master Tezinizin anketi bir anda yoğun ilgi gördü. Bu iletişim yoğunluğunu sizce başka nasıl yararlı amaçlar için kullanabiliriz?
Batuhan Apaydın: Okan Bayülgen sayesinde tez için hazırladığım anketime 1500'e yakın cevap geldi, bunların 1300'e yakını anketin tamamını doldurdu. Bayülgen Türkiye saati ile gece 2-3 gibi, benim uykuda olduğum bir saatte anketimi tweetlemişti. Sonradan öğrendiğime göre anketin yer aldığı Vrije Universiteit Brussels'in web sitesi gece çökmüş. Yayılıma dair, blogumda da paylaştığım enteresan bir anıydı benim için.
Bu iletişim yoğunluğunu acil kan ihtiyacı ya da kaybolan yakınları için kullananlar var. İşe de yaradığı söyleniyor. Bunun dışında ise genel olarak ‘Trending topic’te de görebileceğimiz gibi benim ‘Shit’ içerik diye nitelediğim şeyler konuşuluyor. Ben beğenmiyorum ama beğenene de saygım sonsuz. Bu noktada ise Twitter'ın kişiselleşebilme yeteneği öne çıkıyor. Yapay ya da gerçek gündem hala konuşulacak ve tt olacak ancak kullanımın rahatlığı ya da estetiği bir yana yalnızca kişiselleşebilir olması bile Twitter'ın daha uzun bir süre bizimle olacağına işarettir diye düşünüyorum. Ama Ortadoğu'da örneğin, Twitter'ın ya da Facebook'un devrimi hareket geçiren en büyük güç olduğunu düşünmüyorum. Zaten o sıralarda bahsi geçen ülkelerde atılan tweet sayılarının azlığı da zamanında çok konuşulmuştu. Oryantalist alışkanlıklarından vazgeçemeyen birinci dünya ülkelerinin Twitter ve Facebook gibi kendi yarattıkları teknolojiler üzerinden üçüncü dünya ülkesi tabirini yeniden üretmek ve kendi konumlarını pekiştirmek için "devrim" duygusallığı ile ürettiği altı boş kavramlar. İletişim araçları ulaşılabilir ya da yaratılabilir olduğunca ve dijital ya da analog bir tane bile araç varsa (ki mümkün olmadığı bir zaman hiç olmadı; 18. yüzyıldaki Amerikan Devrimi at üstünde koşan haberciler ile gerçekleşmişti) kitleler memnun olmadıkları durumlara reaksiyon gösterebilir.
E-ticaretMag’da yayınlanacak olan haberler için kriterleriniz var mı?
Batuhan Apaydın: EticaretMag'de yalnızca e-ticaret konusu işleniyor ve haber, yorum, analiz ve röportajlar yer alıyor. Tabi bir de sektörün önemli isimlerinden aldığımız konuk yazılar var. Ama şimdiki halin okuyucular için tamamen bir önizleme olduğunu ve EticaretMag'in yeni tasarımı ve altyapısı ile (ve tabi mobil tarafı ile) birkaç ay içinde bambaşka bir konuma oturacağını biliyorum. Planlarımız hazır. Türkiye'de dijital medya anlamında yeni bir şeyler olacaksa ve dijital medyanın gelişim süreci bir farklılığı gerektiriyorsa bu bizimle başlayabilir. Ben buna inanıyorum. Çünkü kendini tekrar eden, başlıktan içeriğinin tahmin edildiği ve dolayısıyla okunmayan ve yerelden daha çok yurt dışını yansıtan fabrikasyon içeriğe değil; argümanlarla ve bilgiyle dolu, kaliteli ve odaklı içeriğe inanıyoruz. Dijital okuyuculuğun emekleme zamanında öyle düşünülüyordu ama okuyucular aptal değil, her şeyi fark ediyor.
E-ticaret sektörünün bu denli hızla gelişmesini hangi etkenlere bağlıyorsunuz?
Batuhan Apaydın: Girişinin kolay olduğunun zannedilmesine bağlıyorum. Benim şu ana kadar konuştuğum bütün girişimciler, uzmanlar ve okuduğum yazılar ya da hikayeler de buna işaret ediyor. Ben şahsen bir e-ticaret uzmanı ya da girişimci eskisi değilim. Bir girişimim olana kadar ise kendimi içerik ve pazarlama konusunda yetenekli sayabilirim. Şunu biliyorum, e-ticaret yalnızca bir site hazırlayıp, ürün paketleyip, kargoya vermek değil. Bunun tedarikçilerle anlaşması, site altyapısı, güvenirliği, operasyon ve stok yönetimi, ödeme sistemi güvenliği ve ileriki aşamalarda da depo ve lojistik planlaması gibi kolları var. Tabi pazarlamayı ve markalamayı herkesin bildiğini varsayarak bunları saydım. Türkiye'nin ticarete olan yatkınlığını da unutmamak lazım. Bence biz Doğu'nun Silikon Vadisi değil ama Batı'nın İpek Yolu olabiliriz.
E-ticaret sektöründe hizmet veren firmaların gelişim sürecinde, sosyal medyanın etkilerini değerlendirir misiniz?
Batuhan Apaydın: Sosyal medya diğer her sektörde olduğu gibi satıcı ile alıcı arasındaki bağı arttırdı. Aslında bu kadar basit. Sosyal ticaret halen şişirilmiş bir balon. Patladığını söyleyemem ama içinin dolduğunu iddia etmek de yanlış olur. Sosyal medyanın CRM anlamında e-ticaret şirketlerine büyük faydası olur ama büyükler dışında kaç tanesi bu konuya önem veriyordur, emin değilim. Yalnızca kampanya duyurusu yapmak ve hayran toplamak için sosyal medya kullanılıyorsa ve bu uzun süredir böyle devam ediyorsa bir şeyleri oturup düşünmek lazım. Ama dediğim gibi ben kendimi uzman olarak görmüyorum. Benim değerlendirmem dışarıdan bir gözün değerlendirmesi. Bilmiyorum, cevaplarım çok mu karamsar gözüküyor ama her şeye rağmen sosyal medyanın bu topraklarda kötü kullanıldığını söyleyemem. Ben azla yetinmeyen bir insan olduğum için hep daha fazlasının ve iyisinin yapılabileceğini savunuyorum sadece. Bu sosyal medya ve kullanımı için de geçerli.