Sosyal teknoloji, bir anlamda kullanıcıların girdilerini ve davranışlarını kendi kullanışlılığını, içeriğini, yönelimini ve fonksiyonlarını arttırmada kullanan teknolojidir. Bu genellikle web 2.0 veya sosyal medya çalışmalarında kullanılan teknoloji anlamına da gelmektedir. İlk olarak 1966 yılında Olaf Helmer, Theodore Gordon ve Bernice Brown tarafından yayınlanan Social Technology isimli kitap ile literatüre kazandırılan sosyal teknoloji kavramı, kullanıcı katılımlı ağlar, bloglar, video paylaşım siteleri gibi internet oluşumları ile günümüzde farklı bir anlama kavuştu. Psikoloji, sosyoloji ve teknolojinin harmanlandığı bu kavram, bir disiplin olarak 20. yüzyıl sonlarından itibaren dijital bilginin etkisindeki insanın sosyal pratikleri ve kültürel değerleri ile teknolojinin birleştiği noktadır.
Aslında bu sosyal teknoloji kavramını batı toplumlarında geçerli olan aydınlanma çağı ile ilişkilendirebiliriz. Bilindiği gibi aydınlanma çağı; 18. yüzyılda, dinin ve monarşik yapının nüfusa hükmetmek için kullanıldığı sosyal düzenin altüst edildiği, geleneksel ve değişime kapalı dogmalardan, önyargılardan ve ideolojilerden ayrıldığı dönemdir. Çağın prensipleri, insanların sorgulama yeteneğine sahip olduğu ve kendileri için uygun olan bir idare şekli isteyebilecekleri fikirler etrafında toplanmıştı.
Batı toplumu halen bu prensipleri benimsemekte ve Aydınlanma sırasında doğan "özgürlük", "demokrasi" ve insan hakları jargonunu kullanmakta. 18. Yüzyıl aydınlanması özgürlük, eşitlik ve insani ilerleme kavramları hakkında geniş çaplı düzenlemeler yaparken dönemin kurumları, bireysel hareket ve eylemlerin kontrol edilmesi adına hızla yeni karmaşık yöntemler geliştirmekteydi. Yüksek derecede yapılandırılmış fabrika işleri ve askeri disiplin - ki bu modern işletme teorisinin doğum yeridir - toplumun sapkın parçalarının yalıtımı, cezaevlerinin doğuşu ve davranış takibi amacıyla polis gözetimine ağırlık verilmesi gibi. (Bkz: Sosyal Medya Bağlamında İletişim Kuramcıları: Michel Foucault )
Aslında aydınlanma çağı sosyal teorisyenlerinin çoğu (Montesquieu, Bentham, vb.) aynı zamanda bireyleri kurumsal kontrole tabi tutmanın yollarını araştıran çalışmaların mimarlarıydı. Bu taktiksel hamleler aydınlanma dönemi söylemleri içine gizlenmişti.
Tarihin ilk zamanlarından itibaren bilgi; neredeyse her zaman güce ve gücün kurumsalına hizmet edecek şekilde üretilmişti. Bu anlamda üretilen bilgi, insanla birlikte evrilerek gelişmeye devam ediyor. İnsan hayatını kolaylaştırması ve kurumların güçlenmesi açısından sosyal teknolojilerin özgürleştirici bir güç olduğu fikri aydınlanma kavramını çağrıştırmaktadır. Sosyal teknolojilerin değeri ve anlamıyla ilgili bilgi endüstri liderleri (Cisco'nun İnsan Ağı -The Human Network- örneğinde olduğu gibi), endüstri analistleri ve kurumsal danışmanlardan geliyor.
Sosyal teknoloji tezi iş dünyası için oldukça faydalı. Konu ile ilgili çalışmalar yürütenler denklemin olumlu yanını görmeli ve bireysel güçlenmenin bir yolu olarak katılımı teşvik etmelidirler. Fakat Google, Facebook ve diğer sosyal ağ teknolojileri bireysel davranışı manipüle etmenin daha ince ve daha etkili yollarına doğru ilerlerken sosyal medyanın bu özgürleştirme dilinin içinde gizlenmiş durumda olduğunu ve bütün bu sosyal katılımın ürününün, bireysel davranış (sosyal ağ profilleriniz, fotoğraflarınız, konumunuz, durum güncellemeleriniz, aramalarınız, vb.) ve sosyal aktiviteler hakkında muazzam bir kayıt olduğunu da unutmayalım.