Türk toplumu olarak “kavramsallaştırma” (conceptualize) konusunda bir sorunumuz olduğunu düşünüyorum. Ne olduğunu bilmediğimiz konularda ahkam kesmeye bayılan bir toplumsal yapımız olduğu için böyle bir karmaşanın yaşanması mümkündür. Bu, tarihsel süreçte de gerek küçük ölçekli yapılanmalarda gerekse büyük ölçekli yapılanmalarda göze çarpan bir sorun. 1993 yılında Sivas Madımak Oteli’nde diri diri yakılan aydınların, medyanın gazıyla kötü olarak lanse edilmesi ve konuyu bilmeyen, sadece offline basından, çünkü o dönemde internet kullanıcıları yok denecek kadar azdı, takip eden bir milletin de çoğunluğa uyması ve onay vermesi bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
Burada bir kitle hareketi göze çarpmaktadır. Kitlelerin şuursuz hareketleri bireylerin şuurlu hareketlerinin yerine geçtiğinde bireylerin tek başına yapamayacakları hareketleri yapabildikleri ve hatta çoğu kez neden yaptıklarını bilmedikleri eylemlerde kendilerini buldukları gözlemlenir. Kitleler arasındaki en önemli birleştirici unsur, nefrettir. Gerek pişmanlığın gerekse belaya uğramışlık duygusunun, insanları aynı yöne ittiği görülmektedir.
Kitle hareketlerinde göze çarpan en önemli nokta da sessiz yığınlar. Bugün Türkiye’de 30 milyondan fazla kişi aktif olarak internet kullanıyor. Yani bilgiye anında erişebilen kişi sayısı, ülke nüfusunun neredeyse yarısı. Tabii ki bu kocaman pasta, her bütçeden ve her sektörden firmanın da dikkatini çekmiş bulunuyor. Özellikle son yıllarda Yonja ile başlayan sosyal medya platformlarının Facebook, Youtube, Twitter, Friendfeed gibi mecralarla devam etmesi ve kullanıcı sayılarının her geçen dakika katlanarak artması yeni pazarlama tekniklerinin ve yeni iş kollarının oluşmasına ön ayak olmuştur.
Türkiye’de henüz sosyal medya çalışmaları adı altında akademik bir oluşum yok. Bu konu, üniversitelerin ilgili bölümlerinde medya başlığı altında tartışılıyor. Ama yakın tarihimizde konuya hakim olan medya çalışanları kendi bilgi ve birikimlerini internet kullanıcıları ile paylaştığından dolayı, bugün sosyal medya neredeyse her kesimden insanın takip ve analiz ettiği bir konu haline geldi. Sosyal medya uzmanı kimdir? Sosyal medyacı ne iş yapar? Bu konuda eğitimi olan olmayan herkes tanımlamalar yapıyor. Aksi gibi, tanımlama yapan bazı kişiler yaptıkları tanımlara uymuyor bile. Sosyoloji alanında lisans eğitimi almış biri olarak bence sosyal medya uzmanı, çalıştığı firmaya özgü bir karaktere sahip olmalıdır. Firmanın duruşuna, gelenek ve kültürüne sahip çıkmalıdır. Sosyal medya uzmanı, firmanın internetteki gözü, kulağı, aynası olmalıdır. Firmayı kendi adı gibi benimsemeli ve kurumsal bir duruş sergilemelidir. Ama her şeyden önce erdemli bir insan olmalı ve etik değerlere sıkı sıkıya bağlı olmalıdır. Firmasını gerek online gerekse offline basında takip etmeli, bu takiplerin analizlerini ve raporlamasını yapmalıdır.
Bazı firmaların takip ve analizleri zaman zaman can sıkıcı olabiliyor ya da şirketlerinin itibarına zarar verebiliyor. Örneğin, rakip firmanın ne yaptığını sosyal medya üzerinden takip eden bir firma, rekabet halinde olduğu bir firmaya karşı karalama kampanyası düzenliyorsa bu ancak o firmanın kendi profiline zarar verir. Ya da etik olmayan sosyal medya inceleme teknikleri –sahte hesaplar açma, bu sahte hesaplar ile Friendfeed gibi Türk sosyal medyacıların sıklıkla kullandığı bir sitede girdiği feed’i güncel tutmaya çabalama gibi - ile kendi kendine garip bir savaş yaratan bir sosyal medya uzmanı, ancak ve ancak kendi itibarını zedeler.