Geçtiğimiz 2 Nisan tarihinde İzmir Ekonomi Üniversitesi 3. kez Etohum Kampı'na ev sahipliği yaptı. Pabbuc.com, Cimri.com, Ereyon.com gibi internet girişimlerinin yanı sıra İnternet Ekipler Amiri olarak tanıdığımız Radikal Gazetesi yazarı M. Serdar Kuzuloğlu ve Promoqube Sosyal Medya Ajansı kurucusu Özgür Alaz da İzmir Etohum Kampı'ndaydı. AdresGezgini olarak İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü ayağını organize ettiğimiz kamp, açıköğretim sınavlarına ve yağmurlu cumartesi havasına rağmen oldukça kalabalıktı. Çok renkli, eğlenceli ve bilgilendirici bir kamp oldu. Bunun için tüm katılımcılara, Burak Büyükdemir'e, Embryonix nezdinde Taylan Demirkaya'ya ve İzmir Ekonomi Üniversitesi çalışanlarına çok teşekkür ederiz. Etohum etkinliğinde buluştuğumuz Serdar Kuzuloğlu ile röportaj gerçekleştirdik. Keyifle okuyacağınızı umuyoruz.
Işıl Yılmaz: Uzun yıllardır sektörün içindesiniz. İnternetle ilgili hatırladığını ilk anınız nedir?
Serdar Kuzuloğlu: Bu konunun çok önemli bir kısmını hatırladığımı söylemem ama sanırım ilk anım, resim destekleyen web tarayıcıların çıktığı zamandı. O zamana kadar web tamamen metin tabanlıydı ve bir internet sitesinde resim görünce çok şaşırmıştım. Ama şimdi ne resmi gördüğümü hatırlamıyorum.
Işıl Yılmaz: Peki yılını hatırlıyor musunuz? Tahmini?
Serdar Kuzuloğlu: 1994-1995 olabilir mi acaba?
Işıl Yılmaz: Ben o zaman 10 yaşındaydım. Tam bilmiyorum.
(Gülüşmeler)
Serdar Kuzuloğlu: Ben de şu an tam hatırlamıyorum.
Işıl Yılmaz: Peki aradan geçen onca zamana rağmen, internetle ilgili hala sizi heyecanlandıran, şaşırtan gelişmeler oluyor mu?
Serdar Kuzuloğlu: Oluyor tabii. Yani şu en çok heyecanlandırıyor; internetin yaygınlaşması ile birlikte insanların kendi yaşam tarzlarına ve mesleklerine, sektörlerine interneti yansıtma şekilleri beni çok heyecanlandırıyor.
Örneğin, bir Google AdWords reklamı ile bir sürü yeni iş alanları yaratan basit bir zanaatkarın başarısı ya da birkaç sene önceye kadar hayatımızda ismi bile olmayan grup satın alma sitelerinin hem müşterileri için hem de hizmet sunanlar için yarattığı fırsatlar şaşırtıcı. Ama ben kişisel olarak hiçbir zaman internete ticari bir ortam olarak bakmadım. İnternet benim için hep kendi kuruluş felsefesindeki o hafif ütopik, hafif felsefi, muhalif ve biraz da hacker kültüründen beslenen bir platformdur. Dolayısıyla, sosyal medyanın kullanıcılardan topladığı veriyi akıllı bir şekilde işleyerek bizim için işe yarayan başka formlara getirdiği bir dönem beni çok heyecanlandırıyor.
Sosyal medyada o kadar çok şey paylaşıyoruz ki bunlar bizim kişiliğimiz hakkında çok ciddi bilgiler veriyor. Ama bizim bu profilimizi çıkartan hiçbir uygulama yok. Yani ben yemeği mi seviyorum içmeyi mi seviyorum, pantolon mu giyiyorum? Napıyorum? Benimle ilgili bir profil çalışması yok.
Işıl Yılmaz: Tam da bu noktada şunu sormak istiyorum: İnternet artık teknolojinin olduğu kadar sosyoloji, antropoloji gibi beşeri bilimlerinin de konusu değil mi?
Serdar Kuzuloğlu: Tabii, çok ciddi sayıda sosyolog ve antropolog dijital platformlarla ilgili araştırmalar yapıyor.
Işıl Yılmaz: Peki, Türkiye için durum nedir?
Serdar Kuzuloğlu: Açıkçası Türkiye için tam emin değilim, çok araştırdığım bir konu değil. Ama Türkiye'de teknoloji üretiminin çok fazla olmadığını düşünürsek belki onlara da biraz bahane bulmuş olabiliriz.
Ama ben şuna inanıyorum ki insandan beslenen ortamların çok ciddi analize ihtiyacı var. Bugün kullanılabilirlik testlerinde bile bir "arama kutusu"nun düğmesine "ara" ya da "bul" yazmak bile fark ediyorsa bugünün rekabetçi şartlarında beşeri bilimlerin sağladığı faydalardan çok daha fazla yararlanmalıyız. Fakat bunun çok da karşılığını bulabildiğini sanmıyorum.
Işıl Yılmaz: Biraz da sosyal medyanın distopik yönünden bahsedelim istiyorum. İnternet öncesinde birbirimizle iletişim kurardık değil mi? Otobüste, dolmuşta... En kötü ihtimalle tartışırdık. Fakat şimdilerde, akıllı telefonlarla birlikte hemen her yerden sosyal ağlara bağlanabiliyoruz. Kulaklıklarımızı da takınca dış dünyayla komple iletişimimizi koparıyoruz. Bu biraz asosyalleştirmiyor mu bizi? Sosyal olalım derken yalnızlaşıyor muyuz?
Serdar Kuzuloğlu: Olabilir ama şunu da unutmayalım yeni bir tip sosyalleşme de geliyor olabilir. Yani bugünün cazip konut projelerine baktığımızda hepsinin şehrin olanaklarından kopuk, kendi içerisinde bazı imkanlar sunan ve dışarı çıkmadan bir yaşam formu yaratmaya yönelik olduğunu görüyoruz. Bu projelerin otoparkı var, spor merkezleri hatta kendi sinema kompleksleri var. Bütün espri buradan çıkmadan hayatını sürdürmen üzerine. Ama evinden dışarı bir adım atmazsan site komşuların ile kolektif bir yaşam kuramazsın. Evinin içine kapanır, hiçbir komşunu tanımadan yaşayabilirsin. Böyle bir ortamda acaba internet bir emniyet sübabı görüyor mudur? Belki bir nebze olabilir.
Bu tabii, biraz karmaşık bir konu. Çok kısa bir cevabı olabilir mi bilmiyorum ama bireyselleşmenin kutsandığı bir dönemde yaşıyoruz. Her şey o kadar bireysel ki ev telefonumuz yok mesela. Kendimize ait -bireysel- cep telefonlarımız var. Bir tane bilgisayarımız yok, birden fazla ve hepsi bize ait. Her şeyin bize ait olmasını, ona göre özelleşmesini bekliyoruz. Bize özel hizmet verilmesini istiyoruz.
Bu anlamda sosyalleşme aslında bizim insanlarla iletişim kurma ihtiyacımızdan değil de fırsatları yakalamak ya da bize benzer insanlara ulaşıp belki onlardan feyz alabilmek üzerine kuruluymuş gibi geliyor.
Işıl Yılmaz: Geçenlerde Mitch Joel'in "The Future of the web may not be social" başlıklı TEDx konuşmasına denk geldim. Ana metinde insanoğlunun doğasında paylaşmanın olmadığı, aslında insanların bencil ve narsist varlıklar olduğu ve sosyal medyanın bunu bariz bir şekilde öne çıkarttığı yer alıyordu. Örnek olarak, Facebook'a sosyalleşmek için giriyorsunuz ama kendi profilinize bakıyorsunuz. Mitch Joel'e göre internet gelecekte sosyallikten çok bireyselleşmeye yönelik olacak. Sizin de bahsettiğiniz bu aslında sanırım. Bu görüşlere katılıyor musunuz?
Serdar Kuzuloğlu: Evet, katılıyorum.
(Gülüşmeler)
Işıl Yılmaz: Peki :) Geçtiğimiz günlerde WedBush tarafından "The Second Internet" başlıklı bir rapor yayınlandı. Yayının konusu bugün bildiğimiz anlamıyla internet ve sosyal medyanın hızlı bir şekilde farklılaşacağıydı. Örneğin, "Second Internet" firmaları müşterinin gücünün önemine inanacak, markalarını müşterileriyle paylaşacak ve marka ile bağlayacaklar. Bunun Facebook'ta bir hayran sayfası açmaktan ya da sitelerine bir "Facebook beğen butonu" eklemekten çok daha farklı bir şey olduğu söyleniyor. Ama Türkiye'de firmalar henüz geleneksel medyadan kopup sosyal medyaya entegre olamamışken müşteriyi işin içine katabileceklerini düşünüyor musunuz?
Serdar Kuzuloğlu: Yani, açıkçası ben müşterinin yarattığı içeriğin "beğenmedim" butonu olmadan bir anlam ifade edeceğini düşünmüyorum. İnsanların sadece beğenilerine yönelik bir şey inşa etmemiz mümkün değil. İnsanlar beğendikleri şey kadar beğenmedikleriyle de kendilerini ifade ederler. Ama Facebook ve türevi siteler aslında kendisini sosyal hale getiren kullanıcılara değil de parayı kazanmış şirketlere yönelik hizmet vermeyi öncelikli gördüklerinden biz hiçbir zaman "beğenmedim" butonunu göremiyoruz. Oysa ben böyle bir uygulamanın olayı daha demokratik hale getireceğini ve müşteriler için daha faydalı olacağını düşünüyorum. Şikayetvar.com gibi siteler ileride çok daha manalı hale gelecek.
Ayrıca ben birey olarak Facebook'un internetin her bir tarafına sızıp kendisinden bir parça koymasından endişe duyuyorum. Çünkü bunun bir sonraki adımı sürekli Facebook'tan onay alınıp ilerleme olacak. Facebook hesabın yoksa hiçbir şey yapamayacağın bir döneme doğru ilerliyoruz. Bu da epey riskli bir süreç olacak.
Işıl Yılmaz: Son olarak Flashmob ile ilgili fikirlerinizi almak isterim. Amerika'da olduğu gibi ülkemizde de internet üzerinden özellikle sosyal medya yoluyla insanlar örgütlenip bazı eylemler düzenliyorlar. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu sosyal medya ve grup ilişkisini?
Serdar Kuzuloğlu: Flashmob'un popüler örneklerine bakacak olursak bir alışveriş merkezine gidip ortada bir anda dans etmeye başlayan insanları görüyoruz. Bu bana birazcık grup psikolojisinin israfı gibi geliyor. İnsanlar gerçekten bir konuda organize olup topluca bir hareket yapmaya niyetlilerse bunu daha etkili bir şey için kullanabilirler.
Örneğin, bir yunus parkına gidip de "bu seyrettiğiniz şey zulümdür" diye bağırsalar eminim çok daha faydalı olur. Ama ben "Anonymous" gibi hareketlerin şu anki etkinliğine bakarak, önümüzdeki dönemde böyle gerilla tarzı flashmob hareketlerinin artacağını düşünüyorum.
Işıl Yılmaz: Benim sorularım bu kadardı. Çok teşekkür ederim.
Serdar Kuzuloğlu: Ben teşekkür ederim efendim.
Fotoğraflar: Berna Tanır