Haftalardır beklediğimiz Jehan Barbur konseri geçtiğimiz hafta İzmir Opus Bar'da gerçekleşti. Öylesine kalabalık, öylesine coşkulu bir konserdi ki Jehan Barbur'un bir ara heyecanı vücudunu saran aurasına yansıdı, gülümsedim kendimce. Ne kadar mutlu bu küçük kadın. Onu görmeye gelenler, sesinin billurluğunu ve sadeliğini içine çekip huzurla dolmak isteyenler, hepimiz oradaydık ve onun heyecanı bizim heyecanımız oldu.
Konsere iki saat kala, iki araya bir dereye yerleştirdi beni ve sorularımı. Kibarlığı, sadeliği, alçakgönüllüğü görülmeye değerdi. Şimdi ben sorayım Jehan Barbur yanıtlasın. Siz de okuyun. Gökten düşen üç elmayı paylaşalım.
her uyku bir iyileşme, aklileşme, sakinleşme, kabullenme, temizlenme, fıtrata sığma, bedene oturtma, fazlalıkları aldırma, değişme, devşirme, tükenme, günü bitirme, yenidenliğe geçiş; her başlangıç bir son, her son bir hatıra ve zamanın kifayetsiz tekrarı, nereye döneceğini bilemediğin bir yerde kendini bırakmışlık, birden fazla sen, yüzü bellisiz kalabalıklar ve tabiri kayıp rüyalar. Aklında kalmış binlerce soru ve birikintinin ışığa kavuştuğu an ve her uyanışla beraber uykunun çürümeye yüz tutmuşluğu; unutkanlık, yok sayma, geçiştirme, umarsızlık.
Işıl Yılmaz: Hemen başlayalım mı? Fazla vaktinizi almak istemiyorum konser öncesi. Heyecanımı mazur görün. Hakkınızda araştırma yaparken blogunuzu buldum.
Jehan Barbur: Çatıdaki Çimenler mi?
Işıl Yılmaz: Evet. Albümünüzü zaten dinlerken ezberledim. Şarkılarınızda ve yazdıklarınızda fark ettiğim şey, inanılmaz derecede dingin bir insansınız. Sesiniz çok sakin, huzurlu. Bütün bunları düşününce, sanki siz hiç sinirlenmezmişsiniz gibi.
Jehan Barbur: Hep bu soru geliyor bana ama aksine acaip stresli bir insanım. Öfkeliyim demeyeyim hani öfke çirkin bir şey ama şey gibi, sığamıyorum içime. Zaman yetmiyor sanki bana. 10 yıldır birlikte çalıştığım insanlar için ben tam bir eğlence konusuyum. Sürekli stres halinde - arkadaşlar uyandınız mı? Arkadaşlar geldiniz mi?- şeklinde geçiyor hayatım. Heyecanlıyım yani.
Işıl Yılmaz: Heyecan dışında sanki sinirinizi garip bir şekilde belli etmiyorsunuz gibi geliyor bana. Mesela ben sinirlenince ortalığı ayağa kaldırırım, bağırırım çağırırım. Siz sanki öyle değil gibisiniz.
Jehan Barbur: Hmmm.
(Gülüşmeler)
Jehan Barbur: Şunu itiraf edeyim. Mesela iş konusunda doluyorum, doluyorum. Ama iş arkadaşlarıma çıkışmıyorum. Olsa olsa 10 senede 1 kere olmuştur öyle bir tartışma. Fakat şöyle bir şey oluyor, mesela, eve geliyorum diyelim. Arabamı park edeceğim. Biri bana ters bir şey söyledi, hışımla çıkıyorum arabadan. O zaman ben 1.55 boyunda 44 kilo bir kadın olduğumu unutuyorum. Sen ne diyorsun kardeşim diye çıkışıyorum adama. Öyle hallerim çok yani.
(Gülüşmeler)
Işıl Yılmaz: Bana çok ilginç gelen diğer bir olay da Beyrut’ta doğup İskenderun’da büyümüş olmanız. Kültürel anlamda çekici, mistik yerler. Beyrut doğumlu olmak ve İskenderun’da büyümek nasıl bir şey?
Jehan Barbur: İskenderun çok küçük bir yer. Şehrin tamamını gezmek bir gününüzü alır. İnsan ilişkileri çok sıcak, o yönden avantajları var. Hayatım boyunca nereye gidersem gideyim, ne yazarsam yazayım hep aradığım bir şey var. Bana İskenderun’dan miras kalan bir şey: Aidiyet!
Küçük bir şehir olmasının bir kötü yanı sanırım kısır kalmış olması. Dışarı açılamıyorsunuz, müzik yapamıyorsunuz. Sakin ve sessiz hayatınızın içinde hayal kurma lüksünüz var. Sen içerdesin ve her şey senin dışında kalıyor. Uzun yıllar “dışarıda neler oluyor”un hayalini kurdum ve bu heyecanı hissettim. Eğer o karmaşanın ve büyünün içinde doğmuş, büyümüş olsaydım o zaman bu işin ne kadar haksız bir ortamda yapılmış olduğunu, hakkaniyetsiz olduğunu bilirdim. Dolayısıyla bunun hayalini kurmazdım. Ben bu hayali o kadar uzun süre kurdum ki şu ana kadar bu heyecanım ve isteğim kırılmadı.
Işıl Yılmaz: Üniversite eğitimi için Ankara Bilkent Üniversitesi Amerikan Dili ve Edebiyatı bölümüne gitmişsiniz. Neden müzik eğitimi almadınız?
Jehan Barbur: Ben aslında tiyatro eğitimi almak istiyordum. Konservatuarda müzik eğitimi de alıyorsunuz. İki alanda da kendinizi geliştirebileceğiniz bir okul, konservatuar. Fakat rahmetli babam, sahne sanatlarından çok haz eden bir adam değildi. Onun tek isteği benim diplomamı alıp bir meslek sahibi olmamdı. Ben de babama saygı duyduğum için bu isteğini yerine getirdim. Bir de burs kazandığım bölüm Amerikan Dili ve Edebiyatı olduğu için. (Gülüşmeler)
Işıl Yılmaz: Arap kökenlisiniz değil mi?
Jehan Barbur: Evet.
Işıl Yılmaz: Bana çok ilginç geliyor. Müzik kültüründen yemek kültürüne kadar çok hoş olduğunu düşünüyorum ve bende merak uyandırıyor. O yüzden bağışlayın beni ama nasıl bir şey o kültürle büyümek?
Jehan Barbur: İskenderun’da yaşamış olsaydınız bana bu soruyu sormazdınız. Yanlış anlamayın ne olur ben üniversite eğitimi için İskenderun’dan ayrıldığımdan bu yana çok tuhaf karşılanıyorum ki biz Osmanlı Tarihi okumuş bir milletiz.
Işıl Yılmaz: Tuhaf değil. Değişik buluyorum ben. Kötü anlamda değil. İçinde doğduğum kültür dışında kalan her şey merak ettiğim için soruyum.
Jehan Barbur: Yani evet, değişik. 20 yaşından sonra senin dışında var olan bir kültüre aymak mı etkili olur yoksa zaten çocukluğundan beri evinde yaşadığın hayatla dışarıda yaşadığın hayat arasındaki farka ayman mı? Yani bu biraz olaya nasıl baktığınla ve onu nasıl algıladığınla ilgili! Birçok insan bin tane renk taşır ama ilgilenmez. Ben zaten çok ilgili ve heyecanlıydım. İçerisi böyle, dışarısı nasıl? Bizde bu var onlarda ne var? Benim annem babam neden böyle? Bu sorular kafamda döndükçe bir arayış halindeydim. Bu arayış sonunda bulduğum tek şey, en başta da belirttiğim gibi, aidiyet. İnsanın kendini fiziksel ve sosyal anlamda gerçekleştirmesi için gereken tek şey sanırım.
Işıl Yılmaz: Siz de bir anlamda şarkılarınızda ve yazılarınızda kendinizi gerçekleştiriyorsunuz. Yanılıyor muyum?
Jehan Barbur: Bir laf vardır ya, yazmazsam ölecektim, diye. İstiyorum ki hep yazayım, yazdıkça besteleyeyim ve sonra söyleyeyim. Bencilce bir ben değil bu. Benim içimdeki eksikliğin tamamlandığı an. Ben bunu yapamazsam çok mutsuz olurum. Hayatta başıma, herkesin başına geldiği gibi, çok olumsuz şeyler geldi. Ölümler, ayrılıklar, zor şartlar… Sanırım bunların içinden aklıselim çıkabilmemi sağlayan tek şey, yazmak.
Işıl Yılmaz: Albümünüzün ismi “UYAN”. Ama yazılarınızda da fark ettiğim bir şey var o da uykuya yapılan göndermeler. Örneğin bir yerde şöyle yazmışsınız; “Her uyku bir iyileşme, bir akilleşme ve sakinleşme.” Uyku ve Uyanma hali nedir?
Jehan Barbur: Aslında bu tasarlanmış bir şey değil. Uyku yazısını çok sıkıntılı olduğum bir anda yazmıştım. Sonra o karanlık dönemden çıkmamı sağlayan şeyin yazmak ve şarkı söylemek olduğunu gördüm. Derken albüm çıktı. Albüm de o dönemimin bir analoğu, elle tutulan bir belgesi haline geldi.
Işıl Yılmaz: Albüm, sizin uyanışınız oldu yani.
Jehan Barbur: Evet, bir de çok uzun zamandır iğneyle kazdığım tünelin sonunda gördüğüm bir ışık oldu, albüm. Hepsi aslında çok içsel, birbirine bağlı durumlar. Uyumak, uyanmak, bir şeylere uyanmak. Sürekli. Hiç bitmeyen bir şey, bu. İlk albüm benim için, 25 yılın birikimiydi. Bu albümle birlikte yeni bir hayata, çok arzu ettiğim bir yaşama uyandım.
Işıl Yılmaz: Bir nevi yeniden doğuş gibi?
Jehan Barbur: Aynen öyle. Aslında, hayatımın her evresinde uyumak ve uyanmak var.
Işıl Yılmaz: Ne kadar zamandır müzik var sizin için? Çocukluğunuzdan bu yana mı?
Jehan Barbur: Bir çocuğun yapabildiği kadar.
Işıl Yılmaz: Yine blogtan bir alıntı yapacağım ama orada eski taş plak dönemlerinden kalma şarkılara yönlendiren bazı video linkleri vardı. Düşündüm ki, sizin çocukluğunuz musiki ile yoğrulmuş.
Jehan Barbur: Tam tersine benim frankofon, levanten bir ailem var. Yani mesela bizim evde Fransızca konuşulurdu ama sokağa çıkınca dükkanlardan sokağa yayılan türküler, Türk Sanat Müziği benim içime yeretti ve çocukluğumu anımsatır hale geldi. Dolayısıyla ben bugün albüm konserleri dışında 10 yıldır sahnede olduğum süre içinde de bu şarkılarla zenginleştim.
Işıl Yılmaz: Bülent Ortaçgil ile de çalışmışsınız sanırım.
Jehan Barbur: Hayır, çalışmadım sadece Bülent Bey bana albümüm için çok destek oldu. Ortak bir arkadaşımız sayesinde tanıştım Bülent Bey ile ve kendisi şarkılarımı dinlemek istedi. Beraber Ada Müzik’e gittik. Bana vakit ayırdı. Ben başlarda albüm yapmak istemiyordum. O da tam tersine neden albüm yapmam gerektiği konusunda beni aydınlattı. Tamamen kişisel bir kamçılama oldu diyebilirim. Bu ülkede albüm yapmak beni korkutuyordu ama iyi ki de yapmışım çünkü artık şarkı yazmak ve söylemek için bir sebebim var. Pencereden bağırdım birkaç kişi toplandı. Aaa ne güzel, dedim. Şimdi bir kere daha bağırsam kaç kişi gider kaç kişi kalır? Bunun sorumluluğu ve gailesi var içimde.
Işıl Yılmaz: Bir de Funkalaturca ile müzikal bir geçmişiniz var, yanılmıyorsam.
Jehan Barbur: Evet, İstanbul’a geldiğim ilk seneydi. Böyle bir proje teklifi geldi. Ben de kabul ettim. Maddi ve manevi birikim sağladım o projeyle. 4 sene boyunca devam ettik. Müthiş bir sahne deneyimi kazandım. İnanılmaz yerlerde çıktım. Bana ayakta durma gücü verdi. Fakat daha sonra kendi isteklerimi gerçekleştirebilmek için ayrıldım gruptan.
Işıl Yılmaz: Sonra bireysel olarak başladınız. İlk olarak Myspace sayesinde duymaya başladık adınızı. Şimdiyse aktif olarak kullanıyorsunuz sosyal ağları sanırım. Bloğunuz var, Facebook profilinizi sürekli güncelliyorsunuz. Sosyal ağlar sizin bilinirliliğinizi arttırdı diyebilir miyiz?
Jehan Barbur: Albüm çıkalı 1 sene 3 ay oldu. PR çalışması yapılmamış, çok az televizyon programında yer almış, radyolarda neredeyse hiç çalınmamış bir albümün bu şartlar altında tanınırlılığını sağlayan en önemli faktör internet, elbette ki. Ben haber değeri olan, çok ünlü bir insan değilim. Öyle bir derdim de yok zaten. Benim çocukluğumda şöhret olmayan, iyi ki de olmayan Erkan Oğur, Bülent Ortaçgil, Birsen Tezer gibi isimlere ulaşmak çok zordu. Ben baya baya mektuplar yazıyordum, onlarla iletişime geçmek için. Bugün olduğu gibi Facebook, Myspace, Twitter gibi sosyal ağlar yoktu. Hayranı olduğunuz biri ile iletişimde olmanın birinin hayal dünyasını nasıl zenginleştirebileceğini, çoğaltabileceğini hiç unutmadım. Dolayısıyla biri yazdığım bir şarkıdan ötürü bana bir şeyler söylemek istiyorsa rahatlıkla söyleyebilmeli ve ben de ona cevap verebilmeliyim. Bir gün gerçekten başımı kaldıramayacak kadar yoğun olursam belki bunları yapamam ama şu anda böyle bir imkanım varsa, sabahları daha erken kalkıp mesajlara yanıt yazabiliyorsam yapmalıyım diye düşünüyorum. Bu siteler sayesinde hayatım zenginleşti. Heyecanım arttı. Hani bir laf var ya “Ne kadar az görünürsen, ne kadar zor ulaşılırsan o kadar değerin artar.” Ben ona katılmıyorum. Tam tersine hepimiz nefes alıyoruz, hayattayız. Siz bana ulaşmak istiyorsanız neden ben ulaşılmaz olayım ki?
Işıl Yılmaz: Şu an sizi belli bir grup dinliyor. Bunun gözle görülür bir güzelliği var. İleride daha da tanınacaksınız.
Jehan Barbur: Evet, hızla büyüyoruz. Hızlı ama güzel. Hiçbir şey ticari değil. Ticari olmadığı için belki zorlanıyorum. 8 senedir tatil yapmadım. Kendimi geliştirmek için sürekli çalışıyorum. Belki üç tane billboarda afiş assam hayatım değişir ama böyle bir lüksüm yok.
Işıl Yılmaz: Sanırım PR da aynı sebepten yapılamıyor.
Jehan Barbur: İlk albüm çıktığında birkaç kültür-sanat programına çıktım. Bana yardımcı olan menajer bir arkadaşım var. Onunla beraber duyurduk albümün çıkışını. Ama PR demek bütçe demek. Ben, benimle çalışacak birine bu anlamda bir şeyler sunabilmeliyim. Maalesef PR’a ayıracak bir bütçem yok. O yüzden sosyal ağlar benim için çok önemli. İnternetten paylaşılıyor şarkılarım, biri arkadaşına dinletiyor diğeri sevgilisine derken bu aile ne kadar büyüyebilecekse bu şekilde büyüyor. Şimdi ikinci albümle daha da ivme kazanacağını düşünüyorum. Çünkü ben kendimden de şüphe ediyordum acaba bu tek sıkımlık bir kurşun mu diye. Acaba bir daha yazabilecek miyim diye korkuyordum. Bu hengamenin içinde hem her şeyle uğraşıp hem de şarkı üretmek çok sağlıklı değil. O yüzden çok güvenemiyordum ikinci albüm şarkılarına. Ama içimize sindi.
Işıl Yılmaz: Ne zaman çıkıyor ikinci albüm?
Jehan Barbur: Eylül ayında çıkacak. Her şey hazır. Şimdi stüdyo aşamasındayız. Tabii ilk albüme göre daha az sancılı çünkü ilk albüm benim için üniversite oldu. Prodüksiyon olarak herkesin yardım ettiği bir şey de olmadığı için zorlanmıştım. İnşallah güzel olacak. Çok heyecanlıyım.
Işıl Yılmaz: Peki kimleri dinliyorsunuz? Kimler size ilham veriyor?
Jehan Barbur: Kuzey Avrupa’nın müziklerine hayranım. Minimal dinliyorum. Tabii ki türküler, sözlü şarkılar. Jazz arşivlerini karıştırıyorum. Fransızca müzikler ve şansonlar vazgeçemediklerimden. Onun dışında isim isim gidersek Norveçli bir kadın şarkıcı var Ane Brun. Çok beğeniyorum. Kings of Convenience! Ölürüm yani o grup için. (Gülüşmeler) Demiştim ya 8 yıldır tatil yapamıyorum diye. Kısmet olursa ikinci albüm sonrasında Barselona’ya onları dinlemeye gitmek istiyorum. Kendime tatil mahiyetinde.
Onun dışında Amerika taraflarına gelirsek Anthony Hamilton, Richard Bona. Fransız Francis Cabrel var. Bunlar tabii kent ozanları. Anlattıklarının bir hikayesi olan insanlar.
İkinci albüm çalışmasında bana aranjelerde çok yardımcı olan Cenk Erdoğan, son dönem dinlemekten yorulmadığım bir isim. Neredeyse her sabah onunla uyanıyorum bu sıralar. Erkan Oğur, Bülent Ortaçgil, Birsen Tezer. Aslında bu isimleri saymama bile gerek yok. Biz müzisyenler bir ses ararız, bir resim belki de. İşte bu insanlar, Erkan Oğur örneğin, yeni sesler bulmuşlardır. Yeni, bakir, kimsenin daha önce bilmediği, çok gidilmemiş olanı bulmuştur, Erkan Oğur. Kazıp kazıp bulduğumuz bir ışıktır, aidiyettir. Zaten varolanı ortaya çıkarandır. Ne olduğumuzu, kim olduğumuzu hatırlatır bize. Israrcıdır bu insanlar. 40 senedir müzikledir. Bir bakın Kral Tv Müzik Ödüllerine. Ne acı ki Türkiye’de ödül veren tek müzik kanalı Kral Tv. 12 dalda ödüle aday sadece 5 kişinin adı dönüyor. Nasıl oluyor bu? Acı olan şu ki; fazla göz önünde olan göz önünde olmayana zarar verir hale geldi. Bizim var olmamızı zorlaştırıyorlar. Sesimizi kısık tutmak zorunda kalıyoruz. “En çok bağıran en doğruyu söyler” doğrusu tek doğru değildir. Bir çok doğru var. Hemen etiketleniyoruz çünkü başka örneğimiz yok. Bana Ortaçgil gibisin diyorlar, mesela. Ama böyle bir tarz var. Kent ozanlığı bu, songwriter da deniyor. Şarkı albümleri yapan binlerce örnek var dünyada. Ne ben tekim ne de sonuncuyum.
Işıl Yılmaz: Çünkü bilinen sadece birkaç örnek var değil mi?
Jehan Barbur: Çünkü ne olduğunu bilmiyorlar. İşin acı tarafı bu. Onlar için sakin, çok cümleli şarkılar yapıyoruz biz. Oysa ki birbirinden farklı cümleler kurmaya çalışıyoruz bize verilen iki bilemedin dört dakika içinde. Hikayemizi anlatmaya çalışıyoruz. Budur yani. Umarım yeterince açıklayıcı olmuşumdur.
Işıl Yılmaz: Bu güzel sohbet için çok teşekkür ederiz.
Jehan Barbur: Ben teşekkür ederim.
her hatırlama bir uyanış, acı, bilginin kesif gerçekliği, akli denge; her uyanış yeniye alışamama, kanıksama sancıları, yeni sen, yeni ben, yüz yüze gelebilmenin kokuşmuş tekrarı. her uyanış uykuyu geri isteme sancısı sığınma, alışılagelme ve yok sayılma; gerçekle izafinin arasına sıkışmış adsız yolculuk, içinde ne taşıdığını bilemeyen yolcu, manasızlık, ehemmiyetin tartışırlığı, her şeyin aynıdanlığı, önemsizlik, gündeliğin kayganlığı, boş bir gün, boşluğun telaffuz fakirliği, anlam zenginliği... nefes!
her uyku tek gecelik ölüm, her gecelik ölümün tekrarı; rüyalarla gıyabına uzattığın hayat bağları, içselliğin, geçmişin, isteklerin, istemediklerin, nüksediş, yansıyış, şekil değiştiriş, zamanın yokluğu, boşluk, kesit kargaşası, rüya, hülya...