Gelin her gün başımıza gelen örnekler üzerinden konuşalım. Işıkta bekliyorsunuz, 30 saniye geçti hâlâ yeşil yanmadı, ve sinirlenmeye başladınız. Sağa döneceksiniz, sinyal vermişsiniz ancak önünüzdeki araba sağa dönmeyeceği halde aynı şeride girmiş ve sol şeride geçebilmek için devam etmiyor, kornaya basıyorsunuz.
Ya da bir mağazada sıraya girdiniz, sanki beklediğiniz süre sonsuza kadar sürüyor, aslında sadece 3-4 dakika beklediniz.
Neden bu kadar sabırsızız?
Belki bu örnekler anlamamıza yardımcı olur. İnternette sörf yapıyorsunuz, sürekli okuduğunuz sayfaları geziyoruz, ama bir tanesi hızlı yüklenmedi. Hemen kapatıp diğer sayfayı okumaya geçiyoruz. Ya da program indirmek istiyoruz, indirmek maksimum 10 dakika sürüyor ama bize yine sonsuz bir süre gibi geliyor. Hemen süreci hızlandıracak farklı yollar denemeyi düşünmeye başlıyoruz.
Neler oluyor peki?
Dijital dünya bizleri hızlı, daha da hızlı olmaya alıştırıyor. Dijital dünyada oluşan deneyimlerimiz , gerçek hayatta da beklentilerimiz haline geliyor. Ne oluyor? Offline olduğumuzda bile, sanal dünyada hiper hızlı alışkanlıklarımız, gerçek hayatta kanayan bir yaraya dönüşüyor.
Sonuç?
Herkes zorluk çeker, bir de böyle düşünelim. Hızlı olmak, ihtiyacımız olduğundan daha fazla tatmin eder bizi, ama bu iyi bir şey midir? Çevrimdışı olduğumuz her anda, sanal dünyanın hızını beklemek ne kadar iyi? Gerçekçi ve mantıklı olmak gerekirse, ışıkta beklemek, ya da sırada 1-2 dakika beklemek çok normal. Sadece alıştığımız hızlı dijital dünyadan çıktıysak, offline isek eğer, kendimizi gerçek dünyanın aksiliklerine de alıştırmamız gerekmiyor mu? Sanal dünyadaki deneyimlerimizi, gerçek dünyada nasıl istiyorsak, tersi aksiliklere, mesela sayfanın geç açılmasına karşı da sabırlı olmamız gerekmiyor mu?
Eğer sabırlı olamıyorsak ya da olmak istemiyorsak, o zaman sanal dünyadaki gibi yapabiliriz. Kapatıp başka sayfa açmak gibi, oradan çıkıp veya ayrılıp, başka yere gidebiliriz. Dijital dünyanın tüketici üzerine etkisi de bu noktada su yüzüne çıkıyor zaten.