Barış Hancıoğulları aslında İzmir’li. Uzun yıllar İzmir’de müzikle uğraşmış ama bir gün onun için her şey “İstanbul” olmuş. Hani derler ya bir film izledim hayatım değişti diye, işte Barış’ın hikâyesi izlediği bir film ile değişivermiş. Kendini İstanbul’da sinema okurken bulmuş. Barış’ın ağzından alternatif sinemayı öğrenmek isterseniz röportajımızı okumanızı tavsiye ederim.
Işıl Yılmaz: İzmir’den sonra İstanbul zor gelmedi mi? Çok karışık bir şehir sanki orası.
Barış Hancıoğulları: Aslında ilk başta biraz zor geldi. Buradaki o rahatlık, yavaşlık İstanbul’da yok. Her şey çok hızlı ilerliyor İstanbul’da; yaşamak için bu hıza ve koşuşturmacaya ayak uydurmak gerekiyor. Ama dünyanın her yerinde aynı şey var. Mesela Amerika’da New York için Fransa’da Paris için… Büyük şehirlerde tutunabilmek için rekabete ayak uydurmak gerekiyor.
Işıl Yılmaz: Nasıl başladı peki İstanbul macerası ve bu sinema tutkusu?
Barış Hancıoğulları: Ben, çocukluktan beri sinemaya tutkun insanlardan değildim. Gayet standart bir izleyiciydim. 2001 senesinde yani 22 yaşındayken televizyonda Kubrick’in “2001: Bir Uzay Destanı” ve sonra da Ingmar Bergman’ın “Persona” filmini izlemiştim. Tesadüfen, birkaç gün arayla izledim bu filmleri. Ve dedim ki, “galiba sinema böyle izlenirken mısır yenilen bir şeyden öte bir sanatmış”. Hani derler ya bir film izledim hayatım değişti diye, işte Kubrick ve Bergman benim hayatımı değiştiren iki önemli karakter oldu o günden sonra. Filmlere bakış açım ve algım değişti. O sırada İzmir’deydim ama kesin kararımı vermiştim. İstanbul’a gidip sinema okuyacaktım. 2003 senesinde Marmara Üniversitesi Sinema ve Televizyon Bölümü’nü kazandım ve apar topar İstanbul’a yerleştim. 2007 yılında da mezun oldum.
Işıl Yılmaz: Ama tabii okul döneminde birçok kısa metrajlı film çektin, doğru mu?
Barış Hancıoğulları: Evet. Posta, Yarın Geçti gibi filmlerim var. Aynı zamanda yönetmen yardımcılığı yaptığım filmler var. Geçen sene 2010 Kültür Başkenti projesinde 6 tane yabancı yönetmen 15’er dakikalık filmleri birleştirerek toplamda 90 dakikalık bir film yaptılar, adı Unutma Beni İstanbul. O projede yer aldım. Yakında gösterime girecek o da. Onun dışında, bizim okulda öğrenciyken çok film çektiriyorlar, dolayısıyla aslında çok daha fazla filmim var ama onları pek yayınlamaya gönlüm el vermiyor. :)
Işıl Yılmaz: Bir de müzisyen tarafın var, ondan da bahsedebilir misin?
Barış Hancıoğulları: Çocukluğumdan - 1999’dan - beri müzik yapıyordum ben. Davul çalıyordum. Ama 2009’da bıraktım.
Işıl Yılmaz: Müziği neden bıraktın?
Barış Hancıoğulları: Bir gün geldi çocukluğumdan beri içinde olduğum müziğe artık “aşık” olmadığımı fark ettim. Yani müziğe karşı hiçbir heyecan duymamaya başladım, tek düşündüğüm film yapmaktı. İkisini bir arada götüremedim ve bir tercih yapmak zorunda kaldım. O yüzden ben de sinemayı seçtim. Müzik çok zamanımı alıyordu, bırakınca rahatladım. Enerjimi tamamen sinemaya verdim.
Işıl Yılmaz: Sinemaya geri dönersek; sen genelde ne tarz filmler izlemeyi seviyorsun, ileride nasıl filmler çekmek istersin?
Barış Hancıoğulları: Bugüne kadar ilgim hep kısa filmler üzereneydi. Kısa filmler ana akım sinemadan farklıdır. Alternatif bir sinema biçimidir. Türkiye’de kısa film çekmek uzun metraja giden yolmuş gibi görünse de aslında direkt bir sanat formudur. Dolayısıyla içerik olarak da ana akım sinemadan farklı. Genelde gençlerin ilgisini çekiyor. Gençliğin isyanını barındırıyor içinde.
Işıl Yılmaz: Peki Ermenistan’daki ödül hangi kısa filmine gelmişti?
Barış Hancıoğulları: Yok yok, o ödül filme gelmedi. Şöyle oldu; benim bir tane uzun metraj senaryom var. 2 yıl önce yazmaya başlamıştım, aslında bitti ama revize ediyorum sürekli. Dünyanın birçok yerinde de senaryo yazarlarının buluştuğu workshoplar oluyor. Bu eğitimlere senaryo yazımı konusunda tecrübeli profesyoneller ve yapımcılar geliyor. O workshoplara katılabilmek için önce yazdığın senaryoların sinopsislerini gönderiyorsun, bir eleme süreci var. Eğer başarılı görülürsen eğitimlere kabul ediliyorsun. Aslında, iki tarafı da bir araya getirme workshopları diye düşünülebilir. Eğitimin sonunda ufak bir yarışma düzenleniyor, kazanana para ödülü veriliyor. Türkiye’de “Köprüde Buluşmalar” isimli atölyeyi buna örnek olarak verebiliriz.
Ermenistan’da da bu tarz bir eğitim olmuştu. Ben oraya katılmıştım ve en iyi senaryo olarak da benim senaryomu seçtiler, ödüle layık görüldüm. Bu şekilde gelişti Ermenistan süreci.
Işıl Yılmaz: Senaryonun konusu hakkında kısa bir bilgi verebilir misin?
Barış Hancıoğulları: Politik bir film olduğunu söyleyebilirim.
Işıl Yılmaz: Türkiye’de politik film çekmek biraz riskli gibi.
Barış Hancıoğulları: Aslında son dönemde aşıldı o önyargılar, son 5 senedir fazlaca politik film çekildi.
Işıl Yılmaz: Yine de tedirgin olup yurtdışında yaşamayı ve orada film çekmeyi düşünüyor musun?
Barış Hancıoğulları: Avrupa’da sadece Avrupalıysan kolay, film çekmek :) Zaten burada film çekmek istersen yabancı ortak bulmak zorundasın çünkü orada çok fazla bütçe ayrılıyor sinema sektörüne. Özellikle Fransa’da Nuri Bilge Ceylan’la birlikte kemikleşen “Türkiye’de sanat sineması yapılır” düşüncesi var dolayısıyla kolayca yabancı sermayeli ortak bulunabiliyor.
Işıl Yılmaz: Türkiye’de bağımsız sinema konusunda önerebileceğin isimler kimler?
Barış Hancıoğulları: Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz dışında Semih Kaplanoğlu, Reha Erdem gibi isimleri sayabilirim.
Işıl Yılmaz: İnternetle aran nasıl? Ya da şöyle sorayım, biliyorsun bu web 2.0 sonrası birçok sosyal ağ ortaya çıktı. Her alanda olduğu gibi sinemaseverlerin de buluştuğu, film izlediği ya da eleştirdikleri platformlar var. Mesela festival filmlerinin izlendiği Türk bir girişimci tarafından Amerika’da kurulan Mubi gibi. Bu platformları takip ediyor musun? Kendi filmlerini bu platformlara ekliyor musun? Sosyal medyayı mesleğin açısından nasıl kullanıyorsun?
Barış Hancıoğulları: İnternetten film izlemek, sinemacılar için biraz rahatsız edici. Ben 2007’de çektiğim filmi daha yeni koydum mesela. Sinema, sinema salonunda izlenir, büyük perdede izlenir gibi bir muhafazakarlık var sinema sektöründe. Durum böyleyleyken kendi filmlerimi bile eklerken çekiniyorum.
Işıl Yılmaz: Bu biraz bana dönemi takip edememekmiş gibi geliyor. Mesela çok büyük yazarların pdf halinde kitaplarını bulabiliyoruz. Akademik makaleleri araştırabiliyoruz. Senin söylediğin gibi bakarsak olaya bu yazarlara, müzisyenlere aynı şekilde ressamlara da biraz haksızlık etmiş olmuyor muyuz?
Barış Hancıoğulları: Evet o konuda haklısın ama kısa filmler için görüntü kalitesinde sıkıntı oluyor ve sinema görsel bir sanat, işin özü yani.
Işıl Yılmaz: Seyirciye de haksızlık ediliyor bence bu düşünce ile. İstanbul’a gitmek gerekiyor mesela o festival filmlerini takip etmek için, çünkü İzmir’e yılda iki kere festival filmleri geliyor o zaman da tıklım tıklım, bilet bulmakta zorlanıyoruz. Hadi belki biz İzmir’de daha şanslıyız ama Anadolu’nun küçük şehirlerinde bu filmleri takip etmek isteyen insanlar var ve sırf sinemacılar görüntü kalitesi bozulacak diye filmlerini internete koymayı reddettiği için filmleri izlemekten mahsur kalıyorlar. Oysa ki asıl Anadolu insanının sorunlarının anlatıldığı bu filmleri, onların izlemesi gerekmez mi?
Barış Hancıoğulları: Ben söylediklerine katılıyorum ve internete sıcak bakıyorum buna ama şöyle bir durum da var sanırım, kısa filmler çok fazla izlenmiyor Türkiye’de. Çok az kişi tarafından talep görüyorlar ve bu durum yönetmenlerde hayal kırıklığı yaratıyor. Bence bu hayal kırıklığı ve yorgunluk yüzünden de internete filmlerini koymak istemiyor olabilirler.
Işıl Yılmaz: Ama işte, aslında esas çözüm internette. Yönetmenler sosyal ağları kullanarak birçok kişiye ulaşabilirler. Eğer bir film çekiyorsanız, bir emek veriyorsanız buna, doğru anahtar kelimelerle filminizi çeşitli video paylaşım sitelerine ekleyerek gerçekten ilgili kişilerin izlemelerine olanak sağlayabilirsiniz.
Barış Hancıoğulları: Ben zaten kesinlikle karşı değilim internete, sosyal paylaşım sitelerine. Aksine çektiğim filmleri herkesin izlemesini özellikle isterim ki zaten festivallere gönderdikten kısa bir süre sonra da koyuyorum filmlerimi. Elitist bir tavrım yok, insanların fikirlerine çok önem veririm. Bir film yazdığım zaman annemin anlayabileceği şekilde anlatmaya çalışırım. Benim annem ilkokul mezunu ve onun yaptığım filmlerden bir şey almasını isterim.
Işıl Yılmaz: Bundan sonraki projelerin nelerdir?
Barış Hancıoğulları: Başta da bahsetmiştim, geçen sene 2010 Kültür Başkenti çerçevesinde Unutma Beni İstanbul isimli film projesinde yer aldım. Yakında o gösterime girecek. Ermenistan’da ödül alan uzun metraj senaryomun üzerinde çalışıyorum. Bir de bir kısa film projem var, çok yakında onu da festivallerde izleyebileceksiniz umarım.
Işıl Yılmaz: Bize vaktini ayırdığın için çok teşekkürler. Projelerinde başarılar dileriz.