İstanbul’a her gelişimde içimde aynı heyecan olur. Bu şehir, her köşesinde başka bir hikâye saklar. Bu kez sabah Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan başlayıp önce Kadıköy’ü, ardından Beşiktaş’ı gezdiğim bir günü anlatmak istiyorum; İstanbul’un iki yakasında geçen bir yolculuğu…
Kadıköy’ün Sabah Enerjisi
Metrodan Kadıköy’e çıktığımda şehir çoktan uyanmıştı. Kalabalığın arasına karışırken sokak müziklerinin sesleri, kahve kokusu ve simitçilerin “taze simit” seslenişleri günün ilk atmosferini yarattı. İlk durağım her zamanki gibi Boğa Heykeli oldu. Buluşmaların, sohbetlerin ve fotoğrafların merkezi haline gelen bu simgenin etrafında kısa bir tur atıp birkaç kare fotoğraf çektim.
Vapurla Avrupa Yakası’na Yolculuk
Biraz oyalandıktan sonra Beşiktaş vapuruna binmek için iskeleye yürüdüm. Denizin tuzlu kokusu, martıların çığlıkları ve dalgaların ritmi eşliğinde vapur hareket etti. Kısa ama her defasında unutulmaz olan bu yolculukta önce Kız Kulesi göründü. Boğazın ortasında zarif bir şekilde duran bu kule her seferinde aynı etkiyi yaratıyor. Ardından Boğaz Köprüsü belirdi ve Avrupa yakasına yaklaşırken İstanbul tüm ihtişamını gösterdi.

Beşiktaş’ın Canlı Ritmi
Beşiktaş’a vardığımda kalabalık bir meydan, koşturan insanlar ve deniz havası karşıladı. Bu semtin enerjisi gerçekten bambaşka. İlk durağım Dolmabahçe Sarayı oldu. Sarayın önünden Boğaz’a bakmak bile tarihle zarafetin birleştiği güçlü bir his veriyor.
Ardından biraz doğayla baş başa kalmak için Yıldız Parkı’na çıktım. Şehrin ortasında saklanan bu yemyeşil alan, kuş sesleri arasında yürüyüş yapmak için mükemmeldi.
Beşiktaş Çarşısı’nda Kısa Bir Tur
Parktan çıkınca yeniden merkeze dönüp Beşiktaş Çarşısı’na uğradım. Sokak aralarında kahvaltıcılar, küçük kafeler ve taze balık tezgâhları çarşıya ayrı bir canlılık katıyor. Bir kahve alıp çarşıda dolaşmak bile günün temposunu yumuşattı.
Biraz ileride Barbaros Meydanı’na uğradım. Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi ve Denizcilik Müzesi bu semtin tarihi yönünü ortaya koyuyor. Gün batımına doğru Çırağan Sarayı’na yürüdüğümde Boğaz’ın ışıkları yavaş yavaş yanıyor, köprü ve saray birlikte büyüleyici bir manzara oluşturuyordu.

Günün Sessiz Finali
Beşiktaş İskelesi’nin yanında bir banka oturup denizi, vapurları ve yavaş yavaş parlayan şehir ışıklarını izleyerek günü bitirdim. İstanbul yine kalbimi çalmayı başarmıştı.
Bu şehir insanı yorar ama aynı zamanda büyüler. Kadıköy’den Beşiktaş’a yaptığım bu kısa yolculuk, İstanbul’un neden bu kadar özel olduğunu bir kez daha hatırlattı.
