İletişim kuramcıları, alanlarında yaşanan teknolojik gelişmelerin sonuçları üzerine yaptıkları tartışmalarda, birbirinden farklı görüşler sunmaktadırlar. Elbette ki iletişim teknolojilerinin insan yaşamına etkisinin olumlu olduğunu savunanlar olduğu gibi bu görüşe karşı olan kuramcılar da bulunmaktadır.
Günümüz hakim iletişim anlayışında, olumlu görüşe sahip kuramcıların dayanak noktası mümkün olan en fazla sayıda insanın aynı anda, aynı olaylardan, aynı biçimde haberdar olabilmesidir. Bu görüşe karşı olan kuramcılar ise, teknolojiyi reddetmemekte ve fakat bunun daha bilinçli ve denetlenebilir bir şekilde kullanılması gerektiğini savunmaktadır. Bu kuramın öncülüğünü yapan araştırmacılardan biri olan Neil Postman’a göre, iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişme sürecinde önemli olan, insanın bireysel ve toplumsal kimliğini sorgulaması, gören ve tüketen bir obje olmaktan çıkıp bilen ve anlayan bir süje olabilmesidir. (Batuş, Gül İ.Ü İletişim Fakültesi)
Neil Postman Kimdir?
1931 yılında New York’da doğan ve yaşamının çoğunu aynı şehirde geçiren Postman, 1953 yılında New York Eyalet Üniversitesi’nden mezun oldu. Kolombiya Üniversitesi Öğretmen Okulu’nda 1955 yılında yüksek lisansını, 1958 yılında da doktorasını tamamlayarak mezun oldu.
Neil Postman, 1959 yılında New York Üniversitesi’nde çalışmaya başladı. Aynı üniversitede uzun yıllar akademik çalışmalarına devam eden Postman, 1971 yılında “Medya Ekolojisi” isimli bir program kurdu. Bu program, iletişim medyasının insanların algısını, anlayışını, duygularını ve değerlerini nasıl etkilediğine odaklanır. Burada kullanılan ekoloji kelimesi; çevre, içerik ve insanlar üzerindeki etkiye odaklanma anlamına gelmektedir. 2003 yılında akciğer kanseri sebebi ile aramızdan ayrılan kuramcı, geride iletişim ve kültür konularında 20’ye yakın eser bırakmıştır. Bu eserlerden en önemlileri arasında Çocukluğun Yokoluşu (The Disappearance of Childhood), Televizyon: Öldüren Eğlence (Amusing Ourselves to Death) ve Eğitimin Sonu (The End of Education) bulunmaktadır.
İnternet Çağında İletişime Doymuş Toplumlar
Postman’a göre iletişim, toplum ve kültür kavramları birbirlerinden ayrılamaz. Fakat her toplum diğerlerinden farklı zamanlarda yapısal olarak değişim göstereceğinden dolayı farklı iletişim biçimleri ve farklı kültürel yapılara sahip olacaktır. 21. yüzyıl toplumlarının genellikle tanımlandığı “iletişim toplumları” ifadesi yerine “iletişime doymuş toplumlar” olarak adlandırılması gerektiğini savunan Postman, günümüzde bilginin doygunluğuna ulaştığımızı savunur. Ona göre temel sorun, bilgiye ulaşabilmek değil doğru bilgiye ulaşabilmenin çaresini bulmaktır.
İletişimi anlayabilmek ve günümüz teknolojisinin gelişmelerini dolayısıyla toplumsal değişimi yorumlayabilmek adına Neil Postman, iletişimi 4 aşamaya ayırır. İlk aşama İ.Ö 4. yüzyılda yazının bulunmasıdır. İkinci aşama, 15 yüzyılda matbaanın kullanımının yaygınlaşması ve üçüncü aşama 19 yüzyılda televizyon, radyo gibi kitle iletişim araçlarının icadıdır. Neil Postman son devrim olarak 20. yüzyıl bilgisayar teknolojisinin gelişimi ve internetin icadını da kavramın içine dahil eder. Elbette her devrim kendi toplumunu beklendiğinden daha fazla etkilemiş ve değiştirmiştir. Fakat Postman’a göre 20. Yüzyılda yaşadığımız ve hala tanıklık ettiğimiz, internetin icadı ile oluşan iletişim devrimi toplumları şaşırtıcı bir hızda değiştirmektedir. Toplumlar bilgiye ulaşmada değil doğru bilgiye ulaşmada sıkıntı çekmektedirler. Evet, her birey diğerleri ile aynı anda aynı bilgiye ulaşma şansına sahiptir fakat bu bilginin doğru olup olmadığı tartışılmalıdır. Tüm bunlardan hareketle, her devrim beraberinde kendi toplumunu yaratmaktadır.
Bir Araç Olarak Sosyal Medya
Postman’a göre; insan, sözlü iletişimden yazıya basılı yayından televizyona doğru kaydıkça hakikatle ilgili fikirleri de değişim gösterir. İnsan, kendi icat ettiği iletişim araçları ve teknikleri ile kendini gerçekleştirir. (Postman 1994: 34)
Neil Postman, toplumların en belirgin ve ayırt edici özelliklerinin başında gelen kültürün, egemen olan iletişim biçiminden ve kullanılan araçlardan kaynakladığını ve binlerce yıllık uygarlık tarihi boyunca yaşam alanı bulan üç farklı kültür biçimi olduğunu ileri sürer.
1) Alet Kullanan Kültürler: Alet kullanımının geçerli olduğu toplumlardır. Geleneksel ve değişime kapalıdırlar. Aletlerinin suyun ve rüzgârın gücünü kullanarak yaşamın fiziksel zorluklarına çözümler bulabilmesi, bu toplumların temel karakteristik özelliğidir. Amaç, mevcut toplumsal ve kamusal düzeni korumak ve yüceltmektir.
2) Teknokrasi: Bu kültürde aletler, o toplumun yapı taşı haline gelir. İnsanların yaşam amaçları bu aletlerin geliştirilmesine yöneliktir. Aletler, kültürle kaynaşmaz fakat onu değiştirmeye çalışır. Teknoloji, topluma egemendir.
3) Teknopoli (Teknoloji Çokluğu): 19. yüzyıl ikinci yarısı ve sonrasında teknoloji alanında yapılan keşif ve uygulamaların insan-insan ve insan-toplum ilişkisini sağlayan iletişimin niteliğini değiştirdiğini düşünen Postman, varolan kültürel yapıların da değiştiğini düşünür. Günümüzde teknokrasi hali hazırda kimi kültürlerde görülmeye devam etse de alet kullanan kültürler neredeyse son bulmuştur.
Postman’a göre teknoloji, basitçe bir makinedir. Araç (medium) ise makinenin yarattığı entelektüel ve toplumsal ortamlardır. 21. yüzyıl insanı için ise internet bir makine, sosyal ağlar ise bu makinenin yarattığı araçtır. Bugün birçoğumuzun hayatında vazgeçilmez bir yer edinen sosyal ağlar ve bu ağlarla kurulan sıkı bağın kontrolsüz büyümesi Postman’ın kuramı ile çerçevelendirilebilir.
Araç hangi kültür içinde büyürse o kültürün metası olarak tanımlanır. Bu durumda sosyal medya içinde bulunduğumuz kültüre eşit midir? Günümüz toplumlarında özellikle yeni nesil arasında yaygın olarak kullanılan sosyal ağlar toplumun kültürünü tanımlar. Fakat bu kültür içinde sunulan bilginin doğru bir bilgi olup olmadığı incelenmelidir. Postman’ın eleştirel iletişim kuramının temeli bu yargıya dayanmaktadır. Başat kültür içinde bize sunulan bilgi gerçekte doğru bilgi midir yoksa çöp yığınından ibaret midir? Postman’ın teknopoli teorisine göre; biz, teknik gelişmelerin ve makineleşmenin ışığında hedeflerimize ulaşabileceğimize inanma eğilimindeyiz. İnternet ve sosyal ağlar, insanoğlunun üretkenliğini zayıflatmaktadır. Elbette ki, her bilgi yanlıştır ya da bir çöptür demek yanlış olacaktır. Facebook, Twitter ya da diğer sosyal ağlardan veya e-mail yolu ile gelen bilginin kaynağına inmek, araştırmak gerekmekte diye düşünüyorum.
Kaynak: Postman Neil, Televizyon Öldüren Eğlence, 1994 Ayrıntı Yayınları