Her ne kadar henüz tam olarak anlaşılamamış olsa da artırılmış gerçeklik (Augmented Reality) son zamanlarda sıklıkla adını duyduğumuz bir kavram. Gerçek hayatla sanal dünyayı birleştiren artırılmış gerçeklik hem askeri hem de sivil hayatta kullanıcılarına birçok fayda sağlıyor. Bu faydaları ve artırılmış gerçekliğin ne gibi açılımlara olanak sağladığını öğrenmek için Türkiye'de bu alanda önemli çalışmalar yapan InfoDif kurucu ortaklarından Eren Parlakgümüş ile konuştuk.
2012 yılında E-tohum'un ilk 15'inde yer alarak dikkatleri üzerine çeken InfoDif yaklaşık 6 senedir görüntü işleme ve video analizi yazılımları geliştiriyor. Birçoğumuzun Zakkum grubundan tanıdığı Eren Parlakgümüş ve Kerem Çalışkan'ın ortak projesi olan şirket, artırılmış gerçeklik, görüntü işleme gibi konularda çözümler üretiyor.
Işıl Yılmaz Sümer: Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Eren Parlakgümüş: Merhabalar, Ben Eren Parlakgümüş. 1979, Adana doğumluyum. Adana Anadolu Lisesi mezunuyum. Liseden hemen sonra üniversite nedeni ile Ankara’ya taşındım. ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği mezunuyum. Yüksek lisansımı da aynı bölümde tamamladım. Hala Ankara’da yaşamaya devam ediyorum.
Işıl Yılmaz Sümer: Infodif’in kuruluş hikâyesini bizimle paylaşır mısınız?
Eren Parlakgümüş: Aslında InfoDif’in kuruluş hikayesi biraz enteresan. Ortağım Kerem Çalışkan ile bölüm arkadaşıyız. Kendisi eski zamanlarda sıkı bir “Raindog” (eski Zakkum) dinleyicisi idi. Devamlı çaldığımız mekanlarda biz ara verdikçe muhabbet etme fırsatımız olurdu. O zamanlar benim ayrı, Kerem’in ayrı birer şirketimiz vardı. İki tarafta da yoğun sıkıntılar yaşanıyordu ve bunlardan birbirimize söz ediyorduk. Zaman böyle akıp geçti ve bir süre sonra yanlışlardan baya bir ders çıkarmış olarak yine bizim çaldığımız günlerin birinde İnfoDif’i kurmaya karar verdik. Kısacası şirketin kurulma hikayesi masa başında değil bir barda başladı diyebiliriz.
Işıl Yılmaz Sümer: Web sitesinden incelediğimiz kadarıyla hizmet alanlarınız görüntü işleme, video analizi gibi konular üzerine. Ürünlerinizle ilgili bize bilgi verebilir misiniz?
Eren Parlakgümüş: Sizin de bahsettiğiniz gibi şirketimiz genelde görüntü ve video üzerine çalışmalar yapıyor. Aslına bakarsanız biz şirketimizi hiç bir zaman ürün odaklı bir şirket olarak düşünmedik. Her zaman Ar-ge’ye yönelik bir şirket olmasını planladık ve çok uzun bir süre de ar-ge çalışmaları dışında bir faaliyette bulunmadık. Ürün, satış, müşteri, pazarlama gibi kavramlar her zaman bize uzak gelmiştir. İdeal olarak aslında işin mutfağından pek dışarı çıkmak da istemedik. Yıllarca Tubitak destekli ar-ge projelerinde çalıştık ve bu süreçte kendisi ürün olmayan, fakat görüntü işlemeye yönelik ürünler yapmak isteyen firmaların kullanabileceği bir altyapı üzerinde çalıştık. Amacımız görüntü işleme yetenekleri fazla olmayan ama bu konuda ürünler çıkarmak isteyen diğer şirketlerin kullanabileceği ve kısa sürede performanslı ürünler çıkartabileceği bir altyapı geliştirmekti. Amacımıza da ulaştık. Şu anda Capra adında, gerçek zamanlı görüntü işleme uygulamaları geliştirmenizi sağlayan, performanslı bir altyapımız var. Bu bahsettiğim altyapıyı yıllar içerisinde bazı ürünlerde kullandık ve bir çok firmanın kullanmasını da sağladık. Elimizde bu tarzda bir altyapı olduğundan çok kısa sürede ürün çıkartmak mümkün oluyor. Şu anda bu ürünlerin ayrıntısına girecek olursam sanırım bu röportajdan çıkmamız pek mümkün olmayacak ama şu şekilde özetleyeyim; Kent güvenliğinden, askeri uygulamalara, sağlık sektöründen endüstriyel uygulamalara kadar genişleyen bir ürün yelpazemiz var. İlgilenenler web sitesinden de gelişmeleri takip edebilirler.
Işıl Yılmaz Sümer: Ağ haritaları ve bilgi görselleştirmesi üzerine de çalışmalarınız var mı?
Eren Parlakgümüş: Evet var, fakat askeri bir çalışma olduğundan dolayı ayrıntılarını vermem pek uygun olmaz sanırım.
Işıl Yılmaz Sümer: Görüntü işleme konusunda yaptığınız çalışmalar hangi alanlarda kullanılıyor ve nasıl bir fayda sağlıyor?
Eren Parlakgümüş: Daha önce de bahsettiğim gibi, kent güvenliği, askeri, medikal ve birçok endüstriyel uygulamalarda yaptığımız çalışmalar kullanılıyor. Teknolojinin ve anlayışın gelişmesi, eskiden mümkün olduğu düşünülmeyen birçok uygulama için de yol açmış durumda. Hastanelerde hastaya konulacak tanının doğru yapılmasına yardımcı olurken, kent güvenliğinde başı boş bir paket konusunda görevlileri uyarabiliyor veya sınırda bir asker yerine nöbet bekleyen ve hareket algılayan bir uygulama yapabiliyorsunuz. Kısacası şunu söylemek mümkün; “Gerçek zamanlı görüntü işleme ve video analizi konuları yakında hayatımızın düşünebileceğiniz her alanında bize fayda sağlayacak şekilde bir gelişim içinde...”
Işıl Yılmaz Sümer: Askeri uygulamalar konusunda çalışmalar yapıyorsunuz. Web sitenizde izlediğim videolar bana “person of interest” dizisini hatırlattı. Yaptığınız çalışmaların faydalarından örnekler verebilir misiniz?
Eren Parlakgümüş: Capra altyapısı kullanılarak ortaya çıkan ilk ürünlerden biri Yüksel Savunma ile beraber yaptığımız “Nöbetçi”. Bu platformun yazılımı Capra altyapısı kullanılarak Yüksel Savunma mühendislerince geliştirildi. Benim gözümde şu ana kadar yaptığımız en faydalı işlerden bir tanesi bu. Kısaca bahsedecek olursam Nöbetçi uzaktan komutalı bir silah platformudur. Özellikle sınır bölgelerinde yaşanan terörist baskınlarında, açılan ilk ateşte mehmetçiklerimizin şehit olmasını engellemeye yönelik bir çalışmadır. Kötü hava şartlarında veya gece de dahil olmak üzere belirlenen alanlarda sis ve kar eleme yöntemlerini de kullanarak hareket algılayabilen ve komuta merkezine alarm verebilen, gerektiğinde de uzaktan kontrol edilebilen bir sistemdir. Bu sistem kullanılarak sadece bir askerimizin dahi zarar görmesi engellenirse, bu sistemin değeri ve faydası benim gözümde sonsuzdur.
Işıl Yılmaz Sümer: Sınır karakollarında artırılmış gerçeklik ile ilgili bir çalışmanız olmuş. Bu konuyu biraz açıklar mısınız? Şu an sınır karakollarında bu arttırılmış gerçeklik çalışması yapılıyor mu?
Eren Parlakgümüş: Hayır, arttırılmış gerçeklik veya sanal gerçeklik ile ilgili çalışmalar sınır karakollarında uygulanmıyor. Burada kullanılan teknolojileri, görüntü stabilizasyonu, sis - kar - yağmur gibi olumsuz hava şartlarının giderilmesi ve arka planın öğrenilmesine dayanan hareket takibi olarak özetleyebiliriz.
Işıl Yılmaz Sümer: Sanal makyaj ile ilgili bir çalışmanız var, ana haber bültenlerine bile konu oldu. Bu çalışmanız hakkında bilgi verebilir misiniz?
Sanal makyaj uygulaması tamamen farklı bir uygulama. Aslına bakarsanız büyük bir Amerikalı kozmetik firması ile geliştirilmeye başlanan bir proje idi. Sitemizde yayınlanan videolar ise bir kaç günlük çalışma ile altyapımızı kullanarak ortaya koyduğumuz örnek görüntüler. Aslında eğlenmek için yaptık diyebiliriz. Ama gören bayanların gayet ilgisini çekti.
Işıl Yılmaz Sümer: Web sitenizde maliyetlerin düşük olduğundan bahsetmişsiniz. Bu çalışmaların belirli bir taban fiyatı var mı? Rakiplerinizden nasıl farklılaşıyorsunuz?
Eren Parlakgümüş: Rakiplerimiz diye bir kavram aslında bizim için yok. Bunun nedenini şu şekilde açıklayabilirim. Türkiye’de görüntü işleme ile ilgili şirketlerin hemen hemen hepsi ürün odaklı şirketler. Bunun anlamı şu; genelde şirketler dikeyde kendilerine bir yön belirleyip bu alanda ürünler çıkartmaya yöneliyor. Eğer biz de dikeyde ürünler çıkartan bir şirket olsaydık o zaman rakiplerimiz olurdu. Oysa biz tamamen daha alt seviyede yatayda kalmayı seçmiş bir şirketiz. Bu nedenle görüntü işleme ile uğraşan şirketler aslında bizim rakiplerimiz değil, birlikte altyapımızı kullanarak kısa sürede ürün çıkartabileceğimiz, brlikte yürüyebileceğimiz iş ortaklarımızdır. Web sitesindeki maliyetlerin düşüklüğü mevzusu da aynı konuya dayanıyor. Yıllarca geliştirilen bir altyapı, bize çok kısa sürede çok kaliteli ürünler çıkartma fırsatını veriyor. Bu da tamamen maliyetlere yansıyan bir durum tabi ki..
Işıl Yılmaz Sümer: Video analizinde sizin kendi ürünleriniz CAPRA ve I-BEX var. Biraz bahsedebilir misiniz, nedir bu ürünler? Diğerlerinden farkı nedir?
Eren Parlakgümüş: Aslında Capra’dan daha önceki sorulardan bir tanesinde biraz bahsetme fırsatım oldu. Capra’yı başlı başına bir ürün olarak düşünmek yanlış olur. Capra bizim uygulama geliştirirken kullandığımız, aynı zamanda başka şirketlerin de ürün geliştirirken kolayca kullanabileceği bir altyapıdır. Bu altyapıyı geliştirirken gerçek zamanlı görüntü işleme gibi zor olan bir konuyu herkesin kullanabilmesi ilk amacımızdı. I-BEX de bu altyapı ile ortaya konulmuş ayrı bir platformdur. Altyapısı tamamen Capra’ya dayanıyor. Bu platforun amacı ise çoklu kamera ortamlarında çalışabilecek video analizi uygulamaları oluşturmaktır. Bu platform sayesinde uygulamaya çoklu kamera takibi ve haberleşmesi gibi yeteneklerin kolayca eklenilmesini sağlamaktır.
Işıl Yılmaz Sümer: Alışveriş merkezlerinde davranış analizi adlı bir sistemle ilgili çalışmalar yapıyorsunuz. Bu analizde alışveriş merkezlerine gelen kişilerin hangi reklama tepki verdiğini, hangi mağazalarda oyalandıklarını mı inceliyorsunuz? Bu çalışmaları markalar mı talep ediyor? Markalara nasıl bir fayda sağlıyor?
Eren Parlakgümüş: Bu projemiz EUROSTARS etiketi alarak desteklenmeye hak kazanmış bir projemizdir. Tamamı ile bir AR-GE projesi olarak devam etmektedir. Bu projede yalnız değiliz. Projeyi İspanya’da faaliyet gösteren bir Ar-Ge firması ile (CSD) beraber yürütmekteyiz. Şu anda ticari bir ürün olmadığından henüz kullanım alanları net değil. Fakat bahsettiğiniz gibi tamamlandığı zaman belli bir yaş grubuna veya cinsiyete dâhil bir müşterinin vitrinin hangi bölgesi ile daha çok ilgilendiğinden tutun, bu ürüne bakarken yaptığı yüz mimiklerine kadar hepsini algılamak mümkün olacak. Sonuçları birçok şeyi değiştirebilecek bir çalışma. Kullanım alanları da hayli geniş olacak..
Işıl Yılmaz Sümer: RETINA projeniz yüz/cinsiyet tanıma, insan sayma, yaş grubu, güzergâh takibi ve ilgi alanlarını tespit edebiliyor. Sizce bu çalışmalar özel hayat/kamusal alan ihlali sayılabilir mi?
Eren Parlakgümüş: Burada bahsedilen yüz tanıma tamamen anonim bir yüz tanımadır. Yani kişiye ait bir kimlik belirlenmesi ile alakası yoktur. Bu projedeki amaç belli yaş grubu veya cinsiyete dahil insanların davranışlarının analiz edilmesidir. Burada yüz tanıma kavramı genelde yanlış anlaşılıyor. Yüzü tanınan kişinin yaş grubu ve cinsiyetinin belirlenmesi ve bundan sonraki hareketlerinin takibi buradaki ana bilgidir. Kişilerin kimliklerinin hiç bir şekilde proje kapsamında yeri olmamasından dolayı böyle bir ihlalin olmadığını söyleyebilirim.
Işıl Yılmaz Sümer: E-tohumla nasıl tanıştınız? Yatırım alma süreci nasıl işledi? Yatırımı aldıktan sonra neler değişti?
Eren Parlakgümüş: Aslında bu da ilginç bir süreç oldu. Normalde yatırım – yatırımcı gibi konularla hiç bir zaman ilgilenmemiştik. Bu tarz olaylardan haberimiz dahi yoktu. Bundan iki sene önce Global Security Challenge (GSC) adlı bir oluşumda, dünyanın en iyi “surveillance startup” larından birisi olarak seçildik ve bunun üzerine sunuma davet edildik. Ortağım Kerem sunumunu bitirdikten sonra bize bir takım yatırımcılardan görüşme teklifleri gelmeye başladı ama tabi biz konudan o zamanlar uzak olduğumuz için çok fazla sıcak bakmadık. Ama bu konuda da araştırmalar yapmaya başladık. Buradaki iş akışını kavramaya çalışırken de E-tohum’un kurucusu olan Burak Büyükdemir ile tanıştık. Bundan sonra da 2012 E-tohum’a katılıp ilk 15 girişim arasında yer aldık. Aslına bakarsanız buraya katılma amacımız da yatırım almak yönünde değildi, sadece doğru yolda olup olmadığımızı anlamak için katıldığımızı söyleyebilirim.
Yatırımla ilgili sorunuza gelince aslında biz buradan herhangi bir yatırım almadık, burada tanıştığımız yatırımcılarla birlikte ortak iş geliştirmeye başladık diyebilirim.
Işıl Yılmaz Sümer: Sizin yarınız büyüklüğündeki şirketler ABD’de yüz milyonlarca dolar ediyor. Türkiye’de yaşadığınız için zaman zaman pişmanlıklar duyuyor musunuz?
Eren Parlakgümüş: Türkiye çok ama çok güzel bir ülke. Asla burada olduğumuz için bir pişmanlık yaşamadık. Sizin de bahsettiğiniz gibi yurtdışında şirketlere sunulan olanaklar ve bakış açısı çok daha farklı. Bizim amacımız yaptığımız çalışmalarla yurt dışında da konusunda bilinen bir şirket haline gelmek. O zaman sınırların hiç bir önemi kalmıyor. Örnek olarak şu anda medikal ürünlerimiz yurt dışında da satılmaya başlandı. Yurtdışına açılmak üzere olan bir kaç projemiz daha devam etmekte...
Işıl Yılmaz Sümer: E-Tohum toplantısında yurtdışında şube açacağınızdan söz etmiştiniz. Detay verebilir misiniz?
Eren Parlakgümüş: Daha önce genelde AR-GE çalışmaları yapan bir şirket olduğumuzdan bahsetmiştim. 2012 senesinde yaptığımız altyapı çalışmalarından hızlı bir şekilde ürünler çıkmaya başladı. Fakat bu ürünler son kullanıcıya yönelik değil genelde diğer şirketlerin kullanabileceği türden ürünler (B2B). Bir yandan sosyal medyanın ve mobil uygulamaların sektörü domine ettiği günümüzde yeteneklerimizi müşteriye yönelik internet ve mobil uygulamalarda da gösterebileceğimize karar verdik. Bununla ilgili olarak da Dünya Sistem şirketi ile beraber yurtışında son kullanıcıya yönelik, görüntü işleme yeteneklerimizi kullanabileceğimiz, mobil ve internet sektöründe yer alabilecek ürünler üzerine çalışacak bir firma açmak için çalışmalara başladık.
Işıl Yılmaz Sümer: Büyük teknoloji firmalarının sosyal bilimcilerle, linguistlerle çalıştığını biliyoruz. Sonuçta siz de tüketici davranışı gibi konularda çalışıyorsunuz. Bu anlamda sosyal bilimcilerle çalışma gibi bir projeniz var mı?
Eren Parlakgümüş: Bu çok sevdiğimiz bir çalışma biçimi. Örnek vermem gerekirse radyolojiye yönelik medikal uygulamalarımızı geliştirirken, direk olarak işinin ehli olan radyolog hocalarla çok uzun süre çalıştık. Bu çok önemli ve gerekli bir süreç. Projenin ilerleyen safhalarında bahsettiğiniz gibi bir çalışma planlayabiliriz.
Işıl Yılmaz Sümer: Biraz da Zakkum’dan söz etmek istiyorum. Siz Zakkum grubunun kurucularındansınız ve uzun yıllardır grupta gitar çalıyor ve beste yapıyorsunuz. Hem müzik hem de mühendislik işlerini bir arada nasıl götürüyorsunuz?
Eren Parlakgümüş: Zakkum benim hayatımın bir parçası. Şu an grup arkadaşlarımla beraberliğimizin 15’inci senesi. Hemen hemen hayatımın yarısı diyebiliriz. Üniversite yıllarımının en başından beri bu oluşumun içinde zevkle yer alıyorum. Mühendislik de aynı şekilde... 2001 yılında mezun olduğum günden beri bu alanda çalışmalarım devam ediyor. Her ikisini de büyük zevkle yaptığımdan beraber yürümelerinde çok büyük zorluklar yaşamıyorum. Fiziksel olarak bazen yorucu olsa da, psikolojik olarak her ikisinin varlığının beni tamamladığını söyleyebilirim.
Işıl Yılmaz Sümer: Teknolojik gelişmeler, internet albüm satışlarını epey etkiliyor. Grubun devamlılığını sağlamak için internet teknolojileri ve sosyal medyayı nasıl kullanıyorsunuz?
Eren Parlakgümüş: Sosyal medyada oldukça aktif bir şekilde yer alıyoruz. Grubun her üyesinin (Emre hariç), ana sosyal medya sitelerinde kişisel hesapları, fan sayfaları var. Aynı zamanda grubun da twitter, facebook ve benzeri sosyal medya araçlarında hesapları var. Şarkılarımızı, resimlerimizi devamlı bu tip sosyal ağlarda paylaşıyoruz. Hatta albümlerde yer almayan bir takım şarkılarımızı da buralardan yayınladık. Sosyal medya artık günümüzün vazgeçilmez ve çok önemli bir parçası. Şu anda resmi Zakkum Fan sayfasının 615.000 civarında beğenisi var. Çalışmalarını daha çok insanla paylaşmak isteyen herhangi bir müzisyenin, grubun veya kuruluşun günümüzde bu tip teknolojik gelişmeleri görmezden gelmesi çok ama çok büyük bir kayıp olur.
Işıl Yılmaz Sümer: Facebook ve YouTube gibi sosyal ağlar üzerinden konser verme gibi bir planınız var mı?
Eren Parlakgümüş: Bahsettiğiniz konu aramızda hiç geçmedi. Yani kısacası böyle bir planımız yok :) Biz aslında grup olarak seyirci ile iç içe olmayı çok seviyoruz. Konser esnasında seyircinin tepkisini hissedebilmek, onlarla devamlı iletişim halinde olmak bizim açımızdan çok önemli. Yani bir gün böyle bir şey olacaksa bile eminim ki canlı bir konserde olmayı tercih ederiz. Bahsettiğinize benzer bir durum aslında videoları sadece youTube üzerinden yayınlanan bir programda şarkılarımızı akustik olarak seslendirmemiz şeklinde gerçekleşti. Tabi bunu canlı bir konser olarak değil de, internet üzerinden yayınlanan bir program olarak düşünmek daha doğru olur.
Işıl Yılmaz Sümer: Siz grubu ilk kurduğunuzda internet Türkiye’de çok yeni bir kavramdı. Etkileşim yüz yüzeydi. O günlerden bu güne neler değişti? Hayranlık kavramı, müzik piyasası, albüm satışları ve kullandığınız ürünler kapsamında değerlendirebilir misiniz?
Eren Parlakgümüş: Evet, internet yeni bir kavramdı fakat o zaman bile bu konunun öneminin farkındaydık. İlk Raindog zamanlarında bile insanların düşüncelerini yazabildikleri bir web sayfamız vardı. Daha sonraki dönemlerde baya fazla kullanıcısı olan bir forumumuz da vardı.
İnternetin bu kadar yaygınlaşması ve sosyal medyanın tartışmasız gücü sizin de bahsettiğiniz gibi birçok şeyi değiştirdi. Artık herkes istediğine çok daha hızlı bir şekilde ulaşıp tüketebiliyor. Müzik piyasası açısından baktığınızda mp3 devrimi ile birlikte albüm kültürünün hızla azalması, eserlerin hızlı tüketimi gibi mevzular da ortaya çıkmış oldu. Eskiden heyecanla beklediğiniz bir albüm piyasaya çıktığı anda koşup alıyordunuz ama bu kültür ne yazık ki yok olmak üzere. Albüm satışları artık yavaş yavaş yerini dijital müzik satışlarına bırakıyor. Evrimin kuralları heryerde olduğu gibi burada da aktif bir şekilde çalışıyor. Zaman içerisinde tüm sektör bu yöne dönüp işleyişini buna göre ayarlamak durumunda kalacaktır. Bu soru aslında çok ama çok geniş bir konu o yüzden çok fazla ayrıntıya girmek pek de mümkün değil. Ama çok hızlı bir değişimin devam etmekte olduğunu söylemem yanlış olmaz sanırım.